NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ سَعِيدٍ
الْهَمْدَانِيُّ
حَدَّثَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
عَنْ
سُلَيْمَانَ
بْنِ بِلَالٍ
عَنْ ثَوْرِ
بْنِ زَيْدٍ
عَنْ أَبِي
الْغَيْثِ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
أَنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
قَالَ
اجْتَنِبُوا
السَّبْعَ الْمُوبِقَاتِ
قِيلَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
وَمَا هُنَّ
قَالَ الشِّرْكُ
بِاللَّهِ
وَالسِّحْرُ
وَقَتْلُ
النَّفْسِ
الَّتِي
حَرَّمَ
اللَّهُ إِلَّا
بِالْحَقِّ
وَأَكْلُ
الرِّبَا
وَأَكْلُ
مَالِ
الْيَتِيمِ
وَالتَّوَلِّي
يَوْمَ
الزَّحْفِ
وَقَذْفُ
الْمُحْصَنَاتِ
الْغَافِلَاتِ
الْمُؤْمِنَاتِ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
أَبُو
الْغَيْثِ
سَالِمٌ
مَوْلَى
ابْنِ
مُطِيعٍ
Ebû Hureyre'den demiştir
ki: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
" Helak edici olan
yedi şeyden çekininiz!" buyurmuş da (kendisine)!
"Ey Allah'ın Rasûlü
onlar nedir?" diye sorulmuş (Hz. Peygamber de):
Allah'a şirk koşmak,
sihir yapmak, haklı bîr sebep olmaksızın Allah'ın haram kıldığı bir cana
kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, düşman'a hücum gününde kaçmak, zina'dan
uzak hiç bir şeyden haberi olmayan müslüman kadınlara zina iftirasında
bulunmak' cevabını vermiş.
Ebû Dâvûd der ki: Eb'ul-Ğays
İbn'ut-Mutî'in azatlı kölesi olan Salim'dir.
İzah:
Buhâri, vesâya, hudud,
muharibin; Müslim, imân; Ebû Dâvud cihad; Nesâî, vesaya; Tirmizî İsti'zân
Ulema-i Kiram, büyük günahların
muayyen bir adedle mahsur olarak ifâde edilmeyeceğini söylemişlerdir. İbn
Abbas (r.a.) hazretlerine:
Büyük günahlar dokuz
mudur? diye sorulduğu zaman:
"Onlar yetmişe
yakındır." bir rivayette de "yediyüze daha yakındır." dediği
rivayet olunmuştur. Yine İbn Abbas (r.a.)'ya göre Allah'ın yasaklarının tümü
büyük günahtır.
Bazılarına göre;
Allah'ın cehennem ateşiyle tehdid ettiği günahlarla, işlenmesinden dolayı
dünyada had cezası gereken günahların hepsi büyük günahtır. Üzerinde ısrar
edilen küçük günahlar da büyük günaha dönüşür.
Hz. İbn Mes'ûd ile
ulemadan bir cemaata göre; Kur'ân-ı Kerim'de Nisa sûresinin başından
"Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük
günahlarınızı örteriz. Ve sizi ağırlanacağınız bir yere sokarız.”[Nisa 31]
âyetine kadar açıklanmış olan günahların tümü büyük günahlardır.
Bezi yazarının da ifâde
ettiği gibi; bu mevzuda en güzel tarifin, Kurtu-bi'nin şu ta'rifi olduğu
söylenir: "Kitap ve sünnette kendisine zenb - günah ismi verilen, yahutta
büyük olduğuna dair icma bulunan, ya da işleyenler için ahirette şiddetli azab
tehdidi bulunan, dünyada ise had lazım gelen, ya da işleyenin Allah'ın şiddetli
intikamına hedef olduğu günahlara, büyük günahlar" denir.
İbn Ata, Hikem: isimli
eserinde "Allah'ın fazlı yetişince büyük günah diye bir şey olmadığı gibi,
Allah adaletle hükmedince de küçük günah diye bir şey yoktur. Günahların hepsi
büyüktür" diyor.
Halimî'de, el-Minhâc
isimli eserinde şöyle diyor:
"Günahlar büyük ve
küçük günahlar olmak üzere ikiye ayrılır. Bazan küçük günahlar, bazı sebepler
dolayısıyle büyük günaha, büyük günahlar da daha büyüğe dönüşür. Ancak küfür
bunlardan hâriçtir. Çünkü küfür bütün günahların üstünde olduğu için onun
küçüğü olmaz. Bir başka ifadeyle küfrün her çeşidi en büyük günahlardan daha
büyüktür.
Bununla beraber
günahlar çirkinlikleri itibariyle iki kısma ayrılır. Mesela bir kimseyi haksız
yere öldürmek büyük günahtır. Bir kimsenin babasını veya dedelerinden birini
yahutta evladından birini veya diğer akrabalarından birini öldürmesi, yahutta
herhangi bir kimseyi haksız olarak harem-i şerifte öldürmesi ise çok daha büyük
ve çirkin bir günahtır.
Zina büyük bir
günahtır. Fakat komşusunun karısıyla zina etmek, yahut bir kadınla Ramazan-ı
Şerifte veya harem-i şerifte, zina etmekse çok daha büyük ve çirkin bir
günahtır.
Şarab içmek büyük bir
günahtır. Fakat Ramazanda gündüzün içilecek olursa veya harem-i şerifte
içilecek olursa, yahud herhangi bir zamanda veya mekanda açıktan içilecek
olursa, o zaman bunun günahı çok daha büyük ve çirkin olur.
Yabancı bir kadının
avret mahalline dokunmak küçük günahtır. Fakat bu kadın insanın kendi babasının
veya arkadaşının ya da oğlunun karısı olursa, yahutta akrabasından bir kadınsa
o zaman büyük günah olur.
Had vurulması için gerekli
olan nisab miktarından az bir malı çalmak küçük günahtır. Fakat bu malın
sahibinin başka bir malı bulunmayıp ta bu mal'ın çalınmasıyla bir sıkıntıya
düşmüşse o zaman bu hırsızlığın günahı büyük günah olur"
Büyük günahlar, bu
kadar çok iken mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifte, onların sayısının yedi
olduğundan bahsedilmesi, sözü geçen yedi günahtan başka büyük günah olmadığı
anlamına gelmez. Yani Hadis-i şerifte yedi büyük günah vardır sözüyle
"Aslında büyük günahlar çoktur. İnsanların sık sık işledikleri şu yedi
günah da, insanı helake götüren büyük günahlardandır." denilmek
istenmiştir. Rasûl-u Ekrem Efendimiz bu hadisiyle büyük günahların tümünü
saymak istememiş, insanların büyük günah olduğunu bilmeden sık sık işledikleri
büyük günahlara dikkatleri çekmek istemiştir. Daha sonra yeri geldikçe
diğerlerini de açıklamıştır. Ibn Hacer-el-Mekki'nin Kilâb, ez-Zevâcir isimli
eseri bunun örnekleriyle doludur.
Ebû'l-Hasen
el-Vakidî'nin açıklamasına göre; Rasûl-u Ekrem Efendimiz, büyük günah olur
endişesiyle bütün günahlardan sakınmasını temin etmek gayesiyle, büyük
günahların hepsini birden saymaktan kaçınmıştır. Bu hal, insanların devamlı
ibâdet ve taat üzere olmaları için, Allah'ın kadir gecesi ile Cuma günlerinin
icabet saatini ve ism-i azamı kullarından gizlemesine benzer bir haldir.
Fahr-i Kâinat Efendimiz
yedi şeyden çekininiz buyurmakla Bu yedi şeyi terkedin demek istemiştir.
Bilindiği gibi yedi
şeyden çekininiz ifadesi yedi şeyi terkedin ifadesinden daha veciz ve daha
beliğdir. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de yüce Allah; zina etmeyin yerine zinaya
yaklaşmayın.[İsrâ 32] Şimdi bu yedi günah üzerinde duralım.
1. Kaçınılması gereken
yedi şeyden birincisi, Allah'a ortak koşmaktır. Bilindiği gibi bundan daha
büyük bir günah yoktur. Allah'a şirk koşan bir kimse ebedi olarak cehennemde
kalır.
2. Sihir yapmak: Sihir
lügatte; bir şeyin yönünü değiştirmektir. Cevheri; "sihir efsundur;
Me'haz ve menşei lâtif ve gizli olan her şey sihirdir." demiştir; aldatmak
ma'nasına da gelir.
Ebû Abdîllah Râzi,
sihri sekiz kısma ayırmıştır şöyle ki:
1. Yabancıların ve yedi
yıldıza tapanların sihri. Bunlar taptıkları yedi seyyarenin bu âlemi idare
ettiğine, hayr ve şerrin onlardan geldiğine inanırlar. Hz. İbrahim (a.s) bu
kavme gönderilmişti.
2. Evham sahibleriyle
kuvvetli ruh sahiblerinin sihri,
3. Cinlerin yardımı ile
yapılan sihir. Buna azaim ve teshir denir.
4. Tahayyül, göz
boyacılık ve el çabukluğu ile yapılan sihir. Bazı müfessirlerin beyanına göre
Fir'avn'un yaptırdığı sihir bu kabildendi.
5. Bir takım mürekkeb
aletlerle yapılan acaip fiiller.
6. Bir takım devaların,
yani yiyecek ve yağların hassalarından bilistifade yapılan sihir.
7. Kalbin taallûku ile
yapılan sihir. Bunda sihirbaz ism-i azamı bildiğini ve ekserî işlerde cinlerin kendisine
mut'i ve râm olduklarını iddia eder.
8. El altından
koğuculuk yapmak suretiyle meydana gelen sihirdir. Halk arasında yaygın olan
sihir budur.
Acaba sihrin hakikati
var mıdır? Bu suâle Ebu'l-Muzaffer Yahya b. Mu-hammed şu cevabı vermiştir:
Âlimler sihrin hakikati olduğunda ittifak etmişlerdir. Bunlardan yalnız Ebû
Hanife müstesna kalmış; ve sihrin hakikat olmadığına kail olmuştur. Kurtubi
dahi: "Bizce sihir sabittir. Allah Teâlâ'-nın dilediğini yaratmasıyla onun
hakikati vardır. Bu hususta Mu'tezile ile Şâfiîlerden Ebû İshâk el-Esferani
muhalefet etmiş; ve sihrin bir tahayyül ve göz aldatma olduğunu
söylemişlerdir." demiş ve sihrin şâbaze (el çabukluğu) Esma-i ilâhiyyeden
bazılarıyla ezber edilen bir takım sözler, şeytani ta'-limat, yiyecek ve saire
ile yapılan kısımları olduğunu bildirmiştir.
Fahreddin Râzi
tefsirinde, Mu'tezile taifesi için: "Bunlar sihrin mevcudiyetini inkâr
eder. Ve ona inananların küfrüne kail olurlar. AmaEhl-i sünnet, sihirbazın
havada uçmasını, insanı eşeğe, eşeği insana kalbetmesini olabilirliğini caiz
görürler. Ancak sihirbaz, muayyen efsun ve kelimeleri söylerken vücuda gelen
şeyleri halk eden Allah'dır; derler. Onlar felsefecilerle müneccimler ve
yıldız perestler gibi felek veya yıldızların müessir olduğuna kail değillerdir."
diyor. Râzi sihrin vaki olduğuna ve onunla meydana gelen tefsiri Allah halk
ettiğine;
"Onlar Allah'ın
izni olmaksızın o sihirle hiç bir kimseye zarar veremezler...[Bakara 102]
âyet-i kerimesiyle ve Peygamber (S.A.V.)'e yapılan sihrin te'sir ettiğini
bildiren hadislerle istidlal eder.
Sihri öğrenme
meselesine gelince; Râzi bu babda şunları söylemiştir; "sihri öğrenmek ne
çirkin ne de memnû'dur. Muhakkak âlimler bunda ittifak etmişlerdir. Çünkü ilim,
zatı itibariyle şereflidir. Bir de şu var ki; eğer sihir bilinmezse onunla
mucizenin farkını bilmek te mümkün olmaz. Mu'cizin âciz bırakan manâsına
geldiğini bilmek vaciptir. Vacibin tevakkuf ettiği şeyi bilmek de vâcibdir. Bu
ise sihri öğrenmenin vâcib olmasını iktiza eyler. Vâcib olan bir şey nasıl
haram ve çirkin olabilir!..."
Fakat Sahih Buhârî
sarihlerinden Bedrüddin Aynî, Râzi'nin bu sözüne bir kaç yönden itiraz ederek
demiştir ki:
1. Eğer Râzi
"sihri öğrenmek çirkin değildir" demekle onun aklen çirkin olmadığım
anlatmak istiyorsa; muhalifleri olan Mu'tezile taifesi bunu men' etmektedirler.
Şer'an çirkin değildir, demek istiyorsa Allah Teâlâ hazretlerinin:
"Şeytanların okuduğu sihre tabi oldular..."[Bakara 102] âyeti
kerimesi sihrin çirkinliğini beyan ediyor. Sahih hadisde:
"Her kim bir
müneccim veya kahine müracaat ederse Muhammed (s.a)'e indirilene küfretmiş
olur/' buyurulmuştur. Sünen'de dahi:
"Her kim bir düğüm yapar da ona üfürürse
sihir yaptı demektir" hadisi vardır.
2. Râzi: "Sihir
memnu' değildir; Muhakkik âlimler, ittifak etmişlerdir..." diyor.
Zikrettiğimiz âyet ve hadislerin karşısında sihir nasıl memnu' olmayabilir?
Muhakkikin dediği zevat, şeriat âlimleridir. Hani bu babdaki sözleri
nerededir.
3. "Eğer sihir
bilinmezse, onunla mu'cizenin farkını anlamak mümkün olmaz vd. ..."
sözleri fasiddir. Zira Peygamberimiz (S.A.V.)'in en büyük mucizesi Kur'ân-ı
Kerim'dir.
4. Mucizenin âciz
bırakan manasına geldiğini öğrenmek, asla sihir ilmine bağlı değildir. Sonra
bizzarure ma'lumdur ki sahabe tabiin ve müslüman-ların büyükleri mu'cizeyi
bilirler; mucize ile başka şeylerin arasını ayırırlardı. Halbuki sihri
bilmezlerdi. Onu ne okumuş ne de okutmuşlardı. Âlimler, fakihlerin nassan
bildirdiklerine göre; sihri öğrenmek de öğretmek de büyük günahtır.
“et-Telvih" adlı eserde, bazı Şâfiîlerin: “Sihri öğrenmek haram değildir.
Bilinip onu yapana karşı koymak ve sihri evliyanın kerametinden ayırmak için
öğrenmek caizdir" dediği bildiriliyor. Aynîye göre; bundan muradın
Fahreddin Razi ile İmam Gazali olduğunu söylemiştir.
Sihri öğrenerek
yapmanın hükmü âlimler arasında ihtilaflıdır. Ebû Ha-nife, Mâlik ve Ahmed b.
HambePe göre; küfürdür. Yalnız.Hanefîlerden bazısına göre, şerrinden korunmak
için sihri öğrenmek küfür değildir. Ama sihir yapmanın caiz olduğuna, yahud
fayda verdiğine inanmak küfürdür. Şeytanların insana istediğini
yapabileceklerine inanmak dahi küfürdür.
İmam Şafiî şöyle
demiştir: "Bir kimse sihri öğrenirse kendisine "bize sihrini tarif
et!*' deriz. Şayet Bâbillilerin i'ti kad ettikleri yedi yıldıza ibadet ve bu yıldızların
kendilerinden istenen şeyi yapması gibi küfrü icâbedecek şekilde beyânda
bulunursa o kimse kâfirdir. Beyanı küfür icâbetmiyor da sihrin mubah olduğuna
inanıyorsa yine kafirdir."
Sihir yapan kimsenin
şer'i cezası ölümdür. Yalnız İmam Mâlik ile Ahmed b. Hanbele göre; bir defa
yapmakla, Ebû Hanîfe ile Şafiî hazretlerine göre, bir kaç defa yapmakla yahud
muayyen bir şahsa sihir yaptığını i'tiraf etmekle öldürülür. Şafiî'den başka
imamlara göre, sihirbazın öldürülmesi bir hadd-i şer'idir. Şafiî'ye göre;
fiilin tekrarı veya i'tiraf halinde sihirbaz kısas olmak üzere öldürülür.
İmam Ebû Hanîfe'ye
göre, ehl-i kitabın sihirbazı da öldürülür. Eimme-iselâse denilen Mâlik, Şafiî
ve Ahmedb. Hanbel'e göre, sihir yapan kadının hükmü de erkek gibidir. Ebû Hanîfe'ye
göre öldürülmezse de hapsolunur.
Sihir yapan kimsenin
tevbesinin kabul edilip edilmemesi ihtilaflıdır. İmam Mâlik'e göre kabul
edilmez. Ebû Hanife ile Ahmed b. Hanbel'den nakledilen meşhur kavle göre de
hüküm budur. İmam Şafiî'ye göre kabul edilir. tmam Ahmed'in ikinci kavli de
budur. İmam Mâlik'den bir rivayete göre sihirbaz yakalanırsa, zındık gibi onun
da tevbesi kabul olunmaz. Fakat yakalanmadan tevbe eder de tevbekâr olarak
gelir teslim olursa öldürülmez. Ancak yaptığı sihirle insan öldürmüşse kendisi
de öldürülür. İmam Şafiî'ye göre sihirbaz: "Ben öldürmeyi
kasdetmedim." derse hata etmiş sayılarak kendisinden diyet alınır.
İmam Buhârî'nin
naklettiğine göre Said b. el-Müseyyeb, sihir yapan kimseden sihrini çözmesini
istemeyi caiz görmüştür. Bazıları "Nüşra"ya cevaz vermişse de Hasan-ı
Basri bunu mekruh saymıştır.
Nûşra: Cinlerin
çarptığı zannolunan bir kimseye tatbik edilen ilaç ve okumadır.
3. Allah'ın haram
kıldığı cana kıymak: Haksız yere insan öldürmek İmam Şafiî (r.a.)'e göre;
Allah'a şirkten sonra en büyük günahtır. Bir hadiste: "Allah'ın arşı üç
şeyden deprenir. Ve Allah üç şeyden gazaba gelir." buyrulmuş; Kati bunlar
arasında zikredilmiştir. Katilin tevbesi hususunda ihtilâf edilmiştir. İbn
Abbâs (r.a.)'ya göre; katil ebedi olarak cehennemde kalacaktır. Hanefilerle
diğer âlimlere göre; ebedi olmasa da cehennemde uzun zaman kalacaktır. Dünyevi
cezası ise kısasen öldürülmektir. Ancak maktulün velileri affeder, yahut
uzlaşırlarsa kısas edilmez. Çünkü hak onlarındır. Kasden, haksız yere insan
öldürmede Hanefile-re göre keffâret verilmez. Zira keffarette ibadet manâsı
vardır. Binaenaleyh onunla büyük günah olan kati ödenemez. Şâfiîlere göre;
keffâret lazımdır.
4. Ribâ yemek: Ribâ:
mal verip karşılığında mal alırken alınan veya verilen karşılıksız ziyadedir
veya haksız kazançtır.
Buradaki yemek
tabirinden maksat, riba muamelesi, yani faizcilik yapmaktır. Faizcilikle
kazanılan malların çoğu yenildiği için mezkûr kazanca mecazen yemek
denilmiştir.
Riba meselesi birçok
âyet ve hadislerde en şiddetli bir lisanla haram kılınmıştır.
5. Yetim malı yemek: Yetim; babası ölen küçük
çocuktur. Hatta Ze-mahşeri'ye göre, büyük çocuğa da yetim denilebilir. Zira
kelimenin Iugat manâsı yalnız kalmaktır. Ancak bu kelime daha ziyade küçükler
hakkında kullanılır.
Hadisin zahirine
bakılırsa yetim malını yemek mutlak surette- haramdır. Biz bu mevzuyu 2871
numaralı hadisin şerhinde ayrıntılı olarak açıklamıştık.
6. Düşmana hücum
edileceği zaman harpten kaçmak: Ancak bu kaçış, bir müslümana kendilerinin iki
mislinden fazla olmayan bir düşman kuvveti karşısında bulunduğu zaman
haramdır. Daha fazla olurlarsa fazla zayiat vermeyi önlemek için geri
çekilmekte bir sakınca yoktur. Nitekim 2646 numaralı hadisin şerhinde
açıklamıştık.
7. Zinadan uzak
müslüman kadınlara zina iftirasında bulunmak. Bu hükme erkeklere edilen zina
iftirası da dahildir. Binaenaleyh kadın olsun erkek olsun akıl, baliğ ve
namuslu olan bir müslümana zina iftirasında bulunmanın cezası seksen, köleye
kırk değnek vurmaktır.[Davudoğlu A; Sahih-i Müslim tercüme ve şerhi 1-374-378.]
Bezl-ül-Mechûd
yazarının da açıkladığı gibi, mevzumuzu teşkil eden hadiste Sevr b. Yezid
ismiyle geçen ravinin ismi aslında Sevr b. Zeyd'dir. Nitekim Buhârî'nin
rivayetinde de Sevr b. Zeyd olarak geçmektedir.[Buhâri, vesaya]
Herhalde Ebû Davud'un
bazı nüshalarına bu isim yanlışlıkla Sevr b. Yezid olarak geçmiştir.